1558’de tahta geçen Kraliçe 1. Elizabeth döneminde gerçekleşen deniz aşırı sefer ve keşifler İngiltere’nin gücünü ve ticaret hacmini arttırdı, sömürge arayışlarını başlattı.
İngilizlerin 17. ve 18. yüzyıllarda Amerika ve Asya’da yoğunlaştırdıkları sömürge faaliyetleri öncelikle ticarî ve ekonomik ağırlıklı idi. Zaman içinde siyasî, stratejik, ideolojik ve dinî misyonerlik faktörler de etkili oldu. Ancak bu aşamada bütün teşebbüsler ve sömürgeleştirme faaliyetleri ticarî organizasyonlar marifetiyle gerçekleştiriliyor, krallığın rolü daha çok yardım, teşvik ve denetim sağlamakla sınırlı kalıyordu. İngiltere pazarının ihtiyacı olan ham maddelerle başta baharat, tütün, şeker gibi tüketim malzemeleri kaynağı olmanın yanı sıra İngiliz ürünlerinin pazarı olarak değerlendiriliyordu. En büyük amaç, İngiltere’ye mümkün olduğunca fazla para ve kaynağın girmesi ve mümkün olduğunca da az çıkması idi.
Devletin koyduğu kanunlara göre İngiltere ve sömürgeler arasındaki bütün taşımacılık İngiliz gemileriyle yapılıyor ve her türlü işleri İngilizlerce yürütülüyordu. Her açıdan çok kârlı olan bu ticaret, zaman zaman özellikle Fransa ile yaşanan gerginlikler yüzünden tehditlere de maruz kalıyordu. Avrupa topraklarındaki anlaşmazlıkların da etkisiyle bu iki devlet 18. yüzyıl boyunca birkaç defa savaşa girişti. Bunların en önemlisi olan 1757-1763 arasındaki “Yedi Yıl Savaşları”nda İngiltere Fransa’ya kesin üstünlük sağladı. 1760’a kadar Kuzey Amerika ve Kanada’da Fransızların elinde bulunan Frontenac, Duquesne, Louisbourg, Quebec ve Montreal ele geçirildi. İngilizler, aynı şekilde 1757’de Bengal’i ele geçirdikten sonra 1760’ta Pondiçeri’yi zaptederek Fransızları Hindistan’dan da çıkardılar. Böylece doğuda ve batıda İngilizlerin önü tamamen açılmış oldu.
Aynı zamanda İngiltere’de sanayi devrimi olarak bilinen önemli bir değişim süreci neticesinde dünyanın sanayileşen ilk ülkesi ve en güçlü devleti hâline geldi. 19. yüzyılın ilk yarısında demir ve buhar gücüne dayanan yeni teknolojiyle gemi ve demir yolu ulaşımındaki gelişme sayesinde ticaret hacmi olağanüstü büyüdü.
Dünyanın hemen her ülkesine ihracat yapıldığı gibi sömürgelerin dışında da özellikle Osmanlı toprakları ve Çin gibi yerlerde baskı ile ticarî imtiyazlar elde edilerek yeni pazarlar bulundu. Kraliçe Victoria dönemi olarak adlandırılan bu dönemde (1837-1901) İngiltere hemen hemen tüm dünyada ağırlığını kabul ettirdi, başta Akdeniz havzası ve civarı olmak üzere milletlerarası bütün olaylara doğrudan müdahale etmeye başladı. Bu arada 20 milyona yaklaşan nüfusun baskısıyla pek çok İngiliz yeni bir hayat için Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda gibi İngiliz kolonilerine göç etmeye başladı. İngiltere, 1854’te Rusya’nın Osmanlı boğazlarına tek başına hâkim olmak gayesiyle başlattığı Kırım Savaşı’nda Osmanlı Devleti ve Fransa ile birlikte Rusya’ya karşı savaştı.
Bu dönemde ortaya çıkan Almanya ve İtalya gibi yeni sömürgeci devletlerin de dâhil olduğu rekabet ortamında o ana kadar Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunması siyasetini takip eden İngiltere 1880’lerden sonra bu tavrını değiştirerek Hindistan yolunun güvenliği için önem arzeden Mısır gibi Osmanlı topraklarını da işgale başladı. Yüzyılın onuna gelindiğinde İngiltere, sömürge toprakları 6,5 milyon km karelik bir genişliğe ulaşan ve toplam 400 milyona yakın bir nüfusa sahip elli beş sömürgeden oluşan büyük bir imparatorluk oldu.
Sömürgeci devletlerin ihtirasları neticesi patlak veren 1. Dünya Savaşı, İngiltere öncülüğündeki merkezî devletlerce kazanıldı. Savaş sonrası özellikle Avrupa ve Orta Doğu yapılanması büyük ölçüde İngiltere’nin talepleri doğrultusunda gerçekleştirildi. Bu çerçevede savaş sırasında farklı Arap çevrelerine ve Yahudilere söz verilen aynı topraklar sebebiyle Orta Doğu’da dinmek bilmeyecek savaşların da temeli atıldı. Irak, Ürdün, Filistin gibi bölgelerde manda yönetimleri başlatıldı.
2. Dünya Savaşı sırasında ise İngiltere ekonomisi tarihinin en büyük yıkımına uğradı ancak hızlı bir toparlanma dönemi başlattı. Savaş sırasında desteğini istediği sömürgelerine verdiği taahhütler gereği Britanya İmparatorluğu’ndan ayrılıklar başladı. Bağımsızlığını kazanan ülkelerin pek çoğu, İngiltere tahtının sembolik önderliğindeki “İngiliz Uluslar Topluluğu”nda kalmayı sürdürdü. Savaştan sonraki dönemde İngiltere güvenliği için Avrupa ile iş birliğine yöneldi. 1949’da Sovyet tehdidine karşı oluşturulan NATO’da yer aldı. Ocak 1973’te Avrupa Birliği’ne giren İngiltere’deki ekonomik sıkıntılar ve işsizlik sorunu, 1977’de Kuzey Denizi’nde zengin petrol kaynakları bulununcaya kadar devam etti.
UHA Haber Merkezi - ÖZKAN KARACA
SON YAZILAR